29 Ağustos 2009 Cumartesi

2009 kış modasında neler var?

















bu kış hanımlar çok şık olucak....Yeni kreasyonlar işte böyle modacılar yine yaratıcılıklarını döktürmüşler..

27 Ağustos 2009 Perşembe

Çikolata ile mükemmel cilt bakımı

Çikolatalı Cilt Bakımı
Cilt bakımı ve yüz maskelerinin ana maddeleri her geçen gün daha doğal mazlemelere doğru yöneliyor. Aynı zamanda kozmetik ürünlere bağlı maskelerinde cilt için faydalı olanlarıda bulunmaktadır. Her cilt için uygun olan doğal maskeleri hazırlamak mümkün… Doğada cildiniz için her şey var



Son zamanlara kadar aknelerden sorumlu tuttuğumuz, bizi şişmanlattığı için suçladığımız ve bir zaaf olarak gördüğümüz çikolatanın, gün gelip de kozmetik ürünlerin içine gireceğini kim hayal edebilirdi? Doğrusu kakao taneleri Avrupa ila tanıştığı 16. yy dan bu yana bazen göklere çıkarıldı, kimi zaman da yerden yere vuruldu. Ama giderek itibarı artmaya devam ediyor. Özellikle bitter çikolatalar, artık güçlü antioksidanlar olarak aklandılar. Hatta yeşil çay ve şarapla birlikte anılmaya başladılar.

ÇİKOLATA ŞARAP GİBİDİR
İyi bir çikolata, nadide bir şaraba benzer. Yapılış süreçleri, koku ve renginin önemi, tadım törenleri, tanımlanışları şarabı çok andırır. Saf bir siyah çikolatada bol miktarda polifenoller, magnezyum, potasyum, fosfor ve E vitamini bulunur. Gerçekten bazı araştırmalar kakaodaki antioksidanların kırmızı şarap ve yeşil çayla mukayese edilebilecek kadar güçlü olduğunu belirtiyorlar.

Şarapta da çikolatada da polifenoller bulunur. Polifenoller zararlı kolesterolü azaltmayı başaran güçlü antioksidanlardır. 40 gr. siyah çikolatada bulunan ortalama polifenol miktarı, 140 ml (bir kadeh kadar) kırmızı şaraptakine eşittir. Kleopatra’dan bu yana şarabın cilde ne kadar yararlı olduğu biliniyor. Ardından yeşil çay kozmetikleri yayıldı ve şimdi de sıra çikolata kremlerinde!

Çikolatalı Cilt BakımıKAKAO YAĞI CİLDİ YUMUŞATIR
Kakao yağı gerçekten iyi bir nemlendiricidir. Ciltteki en belirgin etkisi onu yumuşatması, ince kırışıklıkları düzeltmesidir. Kakaodaki zengin antioksidanlar büyük bir ihtimalle cilt proteinlerini besler. Bazı doktorlar kakao moleküllerinin cildin alt tabakasına geçemeyecek kadar büyük olduğunu söylüyorlar ve etkisinden kuşku duyuyorlar. Ama cildi yumuşattığı kesindir. Yıllar önce kakao yağını bronzlaşmak için kullanmıştım. O zamandan kendi deneyimimle bu etkisini tanıyorum.

Kozmetik dünyası bütün bunları tartışmaya ve araştırmaya devam ede dursun, biz çikolatayı cildimize sürmeyi deneyebiliriz. En azından cildimizi yumuşatır ve ruhumuzu okşar. SPA’larda tüm vücuda çikolata masajı yapılıyor..

Çikolata maskesi özellikle olgun ciltlerde harikalar yaratır. O güzel kokusunun aroma-terapik etkisi de yanımıza kar kalır..

HAZIRLANIŞI:
Yarım bardak kakao
Bir çorba kaşığı süt kreması
Bir tatlı kaşığı bal

Bunlar temel malzemelerdir. İsterseniz içine yulaf unu, ezilmiş badem ve 1-2 damla da sızma zeytinyağı veya badem yağı ilave edebilirsiniz.

Diğer bir seçenek de bitter çikolatayı biraz zeytin yağı ile birlikte buharda eritip sürmektir..

Malzemeyi güzelce karıştırıp, sürülebilir bir kıvam elde edince, yüzünüze, boynunuza, dekoltenize hatta isterseniz tüm vücudunuza uygulayın. Onbeş dakika bekleyin, sonra da ılık su ile yıkayın. Cildinizin kadifemsi bir yumuşaklık kazanacağına emin olabilirsiniz..

SAF ÇİKOLATA BİR HAZİNEDİR
İdeal bir çikolatanın rengi siyahtır, içindeki kakao oranı % 50’yi geçer ve sadece kakao yağı ile yapılır. % 70 veya daha fazla çikolataya rastlarsanız mutlaka tadına bakın. Tahmin edeceğiniz gibi, bu gerçek bitter çikolatadır. Ve korkmayın, bu çikolata sağlıklı bir gıdadır. Üstelik de nefistir!

Saf siyah çikolatada bol miktarda polifenoller, magnezyum, potasyum, fosfor ve E vitamini bulunur.

▪ Örneğin 100 gram siyah çikolatada 400 mg. Potasyum vardır. Günlük potasyum ihtiyacımızın 500-3000 mg. olduğunu hesaba katarsak, çikolatanın özellikle sporcular için neden bu kadar değerli bir gıda olduğunu anlarız.
▪ Magnezyuma gelince, günlük gereksinimimiz 350 mcg. kadardır. 100 gr. saf çikolatada ise 200 mcg. Magnezyum bulunur..

Çikolatalı Cilt BakımıÜRÜNLERE DİKKAT:
Tabii bütün bunlar saf kakao, kakao yağı ve bir parça lesitin içeren siyah çikolata için geçerlidir. Raflarda gördüğümüz her çikolata paketi için aynı şeyleri söyleyemeyiz. ..

Gofretler, sütlü çikolatalar, çeşitli barlar, çikolata ile süslenmiş şekerlemelerden başka bir şey değildirler. Hele beyaz çikolata tam bir şeker ve yağ zehiridir. Hiç kakao içermez. Besin değeri sıfıra yakındır. Bazı karışık çikolatalarda tereyağı, hindistan cevizi ve palmiye yağlarının bulunması da olasıdır. Bunlar kolesterolü yükselten ve damar sertliğine yol açan zararlı yağlardır.

SİYAH ÇİKOLATA!
Aşırı tüketilen her şey gibi çikolata da sorun yaratabilir. Size tavsiyem, canınız çekince 2-3 parçacık sahici bitter çikolata yemenizden ibarettir. Ama bu anı sakın geçiştirmeyin! Çikolatanızın hakkını vermek için onu; oda sıcaklığında, önce koklayarak, sonra ağzınızda eriterek yavaşça ve keyifle yiyin. Çok özel bir sorun olmadıkça, bu kadarcık saf çikolatanın size hiçbir zararı olmaz.

Gözünüz gibi bakın


Ramazan ayında uzun süreli açlık ve susuzluk en çok hangi organı etkiliyor?
Dünya Göz Hastanesi operatörlerinden Dr. Füsun Uzunoğlu,"Uzun süreli açlık ve susuzluk, diyabetlileri olumsuz etkiliyor. Bu nedenle Ramazan ayında oruç tutan diyabetliler mutlaka doktor kontrolünde olmalı. Ayrıca bir diyabetlide oruç tutulması nedeniyle zarar görecek organlar arasında ilk sırayı göz alıyor" dedi.

Dr. Uzunoğlu, Ramazan ayında oruç tutan şeker hastalarını, dikkat etmeleri gereken konularda uyardı. Drk. Uzunoğlu, “Diyabetli hastaların yaklaşık 1/3’ünün, doktorların uyarılarına rağmen oruç tuttuğunu ve önemli bir kısmının da geleneksel nedenlerle ve kan şekerinin aşırı düşmesi nedeniyle Ramazan ayında daha fazla tatlı tükettiklerini dile getirdi” dedi. Uzun süreli açlık ve susuzluğun, insülin kullanan hastalarda hipoglisemi (kan şekerinin aşırı düşmesi) atağına neden olabileceğini söyleyen Dr. Uzunoğlu, hastaların terleme, tireme, baş dönmesi, dudaklarda uyuşma, dikkat bozukluğu, bulanık görme ve sinirlilik gibi rahatsızlıklarının olacağını bildirdi.

-DOKTOR KONTROLÜ ŞART-

Dr. Uzunoğlu, Tip II diyabetli hastalarda kabul edilebilir bir riskle kontrollü olarak oruç tutmaya izin verilirken, Tip I diyabetli hastalar, kan şekeri düzensiz olan hastalar, dejeneratif bir hastalığı olanlar, hamileler ve yaşlıların oruç tutmaması gerektiğini belirtti. Dr. Uzunoğlu, “Diyabetli hastaların oruç tutmaları durumunda mutlaka doktor kontrolü altında olmaları gerektiğini ve henüz diyabet tanısı konmamış sağlıklı kişilerin de oruç tutmaya başlamadan evvel açlık kan şekeri ile tokluk kan şekerini ölçtürmesi gerektiğini” ifade etti.

-DİYABETLİLER, GÖZE DİKKAT-

Dünyada körlüğe sebep olan hastalıklar arasında en başta diyabetin bulunduğunu hatırlatan Dr. Uzunoğlu, şunları söyledi:
“Kan şekerindeki düzensiz iniş ve çıkışlar, organları olumsuz etkilemektedir. Gözde etkilediği en önemli organ ise RETİNA (gözün görme hücrelerinden oluşan tabaka)dır. Retina’daki hastalık noktasal kanamalar ve damar çeperlerinde mikro-baloncuklar şeklinde başlar ve damar tıkanıklıkları, sızıntılar, yeni-damarlanmalar ve ani göz içi kanamaları, yırtıklar ile devam eder. Şeker hastalarının yüzde 80-90’ında retinada bu hastalığın en geç 10 yılda ortaya çıktığını biliyoruz. Diabet tanısı almış olan hastaların 6 ay -1 yıl aralarla hiçbir yakınmaları olmasa da retina muayenesi olmaları bu nedenle büyük önem taşır. Diabetik Retinopati adı verilen bu hastalıkta erken teşhis başarılı bir tedavi için öne taşır.”

-GÖZDE AŞIRI KAŞINTI, ŞEKER HASTALIĞI HABERCİSİ-

“Şekerin yükselmesi ile gözde kaşıntılar meydana gelebilir. Bunlar basit göz damlalarıyla rahatlatılabilir. Aynı şekilde, Göz tansiyonu (glokom) da şeker hastalarında önemlidir. Bu hastaların aynı zamanda tansiyonu ve kolesterol gibi sorunlarının olması, ayrıca kullandıkları tansiyon ilaçları, göz tansiyonu fazla yükselmese de görme sinirinin beslenmesini bozmakta, hastayı glokoma bağlı görme kaybına (normal tansiyonlu glokom) daha hassas hale getirmektedir.

Hamilelikte ise şeker hastalığına bağlı retinopatinin hormonal nedenlerle daha hızlı ilerlediği bilinmektedir. Bu nedenle retina muayenesi bu hastalarda sık sık tekrarlanmalıdır.”

Vücut büyürse beyin küçülür







ABD'li uzmanların araştırmasına göre, obez insanların beyin dokusu normal kilodakilere oranla yüzde 8 küçük ve 16 yıl yaşlı görünüyor


Aşırı kilo beyne zarar veriyor... 'Human Brain Mapping' adlı tıp dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, obez insanların beyin dokusu, normal kilodaki insanlarınkinden yüzde 8 daha küçük ve obezlerin beyinleri 16 yaş daha büyük görünüyor. Aşırı kilolu sınıfına girenlerin beyinleriyse yüzde 4 daha küçük ve beyinleri sekiz yaş daha yaşlı görünüyor. 

Sonuçlar, 70'li yaşlarındaki, ciddi beyin hasarı görülen 94 insanın beyin taramaları temel alınarak oluşturuldu. UCLA (Kaliforniya Üniversitesi, Los Angeles) Nöroloji bölümünden Prof. Paul Thompson, bu oranların ciddi bir doku kaybı anlamına geldiğini belirterek bu kişilerin ayrıca Alzheimer ve beyni etkileyen diğer hastalıklar konusunda da daha fazla risk altında olduklarını söylüyor. Thompson, sağlıklı yiyip kiloyu dengede tutarak Alzheimer'a yakalanma riskinin ciddi biçimde azaltılabileceğini söylüyor. 

Dünya Sağlık Örgütü'ne göre dünyada 300 milyon obez insan var. Obezite kalp hastalıkları, tip 2 diyabet, hipertansiyon ve bazı kanser türlerini tetiklerken, cinsel aktivitenin de azalmasına neden oluyor. Hastalığın ana nedeniyse kötü beslenme...

Ön ve arka loptan kayıp
Araştırmayı kaleme alan uzmanlara göre obez insanlar, ön ve arka loplarından beyin dokusu kaybediyor ki bu alanlar planlama ve hafıza, dikkat, yönetici fonksiyonlar, hareket, uzun süreli hafıza ve hareket konularında kritik rol oynuyor. Obezite vücut kitle endeksiyle ölçülüyor. Çalışma Ulusal Yaşlanma Enstitüsü ve Amerikan Kalp Vakfı ve Ulusal Araştırma Kaynakları Merkezi tarafından desteklendi.

20 Ağustos 2009 Perşembe

Stres güzelliğinize gölge düşürmesin



Günlük yaşantımızın bir parçası haline gelen stres, en çok da kadınları etkiliyor. Oysa, erken yaşlanma ve ciltte yıpranmalara neden olan stresin olumsuzluklarından pratik bakım yöntemleriyle kurtulup, daha uzun süre güzel kalabilmek mümkün.
Modern çağın en büyük sorunlarından biri, stres hiç kuşkusuz. A’dan Z’ye tüm hayatımızı olumsuz yönde etkileyen stres, en çok kadınları seviyor.
Stres yüzünden, kadınların birçoğunda erken yaşlanmanın tüm belirtileri ortaya çıkıyor. Peki, kadınlar buna karşı neler yapmalı? İşte, uzmanların araştırmasından çıkan güzel görünmenin yolları…
Sıcak bir banyo yapın
Kaslarınızın rahatlamasını sağlamak için, küvet ve jakuziden yardım alın. Sıcak ve basınçlı su, damarlarınızın genişlemesine yol açıp, basıncı indirir ve kaslara giden oksijen ve besin maddesi miktarını artırır.
Canlandırıcı aromaterapi
Lavanta ve papatya kokusu dinlendirici bir etkiye sahip, ancak bu etkiden doyasıya yararlanmak istiyorsanız, koku yayıcı bir alete ihtiyacınız var. Belli aralıklarla kokuyu bulunduğunuz ortama püskürten bir alet edinirseniz, aromaterapinin etkisini gün boyunca hissedersiniz.
Masaj uygulayın
Yorgunluğu yenmek için, basınç noktaları üzerinde yoğunlaşan bir masaj yapabilirsiniz. Başparmak ve işaret parmağınız arasındaki noktaya bastırarak, rahatlayabilirsiniz. Derin nefes alarak, 2 dakika boyunca bu noktaya bastırın, sonra bırakıp, aynı hareketi diğer elinizle yapın.


Rahat giyinin
Eve gelir gelmez üzerinizi değiştirip cilt dostu, yumuşak dokulu bir şeyler giyinin. Ayağınıza da rahat terlikler giymeyi unutmayın. Emin olun kendinizi daha iyi hissedeceksiniz.
Sabah duş alın
Duş alırken saçlarınızı da şampuanlayın. Şampuan sürdükten sonra parmak uçlarınızla başınıza masaj yapın. Başınızın tepesinden başlayarak ön ve arkaya doğru ilerleyin. Böylece kan dolaşımını da hızlandıracaksınız.
Yorgun olsanız bile rutininizden ödün vermeyin
“Ne kadar yorgun olursanız olun, her gün cilt temizleme losyonu, nemlendirici ve güneş koruyucu uygulamalısınız” diyor dermatolog Jeannie Downie. Çok yorgun olduğunuz günler için, bir cilt temizleme mendilini yatağınızın yanında bulundurun. Böylece, üşengeçliğiniz yüzünden makyajla yattığınız günlerin tarihe karışmasını sağlarsınız.
Egzersizi sakın ihmal etmeyin
Vücudu forma sokan egzersizlerin bir etkisi daha var: Mutluluk hormonlarının daha çok salgılanmasını sağlamak. Egzersizlerin bir de kendinizle barışık olmanıza yol açtığını düşünürsek, sporun vazgeçilmez bir uğraş haline gelmesi gerektiği kolayca anlaşılır.
Uykudan önce krem sürün
Yoğun bir tempoda yaşayanlar için en büyük nimet, iyi bir uykudur. Uykunun cilt üzerindeki yararlarını artırmak için, yatmadan önce cildi yenileyen bir krem kullanabilirsiniz. Bu krem cildinizin kendini yenilemesine yardımcı olup, daha güzel bir tenle uyanmanızı sağlar.
Ferahlatıcı sprey bulundurun
Tahriş olmuş ve gergin cildi, rahatlatıcı tonikle silin. Spreyli bir şişeyi maden suyuyla doldurun. İçine birkaç damla lavanta yağı ve gül yağı damlatın (İkisi de cildi yumuşatır). Şişeyi çalışma masanızın üzerinde tutup, günde birkaç kez yüzünüze püskürtün.
Çikolata koklayın
Çikolata kokulu vücut kremi kullanırsanız, çikolatanın mutluluk verici kokusu burnunuzdan hiçbir zaman eksik olmaz. Ancak, çikolata kokusunun iştahınız üzerindeki etkisine dikkat edin!
Romatizma ve Ağrılara son

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Plastik şişelerdeki büyük tehlike!


Lösemili Çocuklar Vakfı'ndan (LÖSEV) yapılan açıklamada, plastik kola, su ve süt şişelerinin kanserojen olduğu belirtildi.

Açıklamada, özetle şöyle denildi:

"Birçok içecek ile gıda maddesi plastik şişeler ve ambalajlar içerisinde sunulmaktadır. Ne yazık ki bu plastik şişe ve ambalajların çoğu gıda kodeksi yönetmeliğine uymamamakta, içinde zararlı maddeler barındırmaktadır. Plastik şişelerin ham maddesi bilindiği üzere bir petrol artığıdır. Yapısında yer alan ve sonradan katılan yüzlerce kimyasal madde insan sağlığını doğrudan ilgilendirmektedir. Özellikle plastik şişenin içine konan asitli içeceklerin (kolalı, gazlı içecekler, süt, meyve suları vb.) eritici etkisi ile bu kimyasallar plastikten koparak içindeki içecek veya yiyeceğin özüne geçebilmektedir."


Açıklamada şu önerilerde bulunuldu:

"Özellikle hamileler, çocuklar ile 60 yaşın üzerindeki kişiler plastik şişe ve kaptaki içecek ve yiyecekleri tercih etmesinler.Sıcak çay, kahve vb. sıvıların sunulduğu plastik bardak ve plastik karıştırıcıların kullanımı yasaklanmalıdır.

Tüm gıdaların (özellikle süt, meyve suyu ve su) tüketiminde cam şişe ve kaplar kullanılmalıdır.Piyasada plastik şişelerde satılan ve çok fazla tüketilen kolalı içeceklerin, içerik analizleri yapılmalı ve sonuçları açıklanmalıdır."

Romatizma ve Ağrılara son

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Neler "aldatma" kapsamına giriyor?

Günümüz şartlarında aldatmanın tanımı biraz karıştı. Kızların özgür olması, facebook, internet, sosyal ortamlar ve pek kaynaşık iş ortamları... İhaneti ve sınırlarını günümüz şartlarında tekrar değerlendiriyoruz.

Kadın ya da erkek... Hiç kimse aldatılmaktan hoşlanmaz. Ancak kişisel tarihimizde küçük ya da büyük, mutlaka bir aldatma hikâyesi vardır. Söz konusu hikâye; bir başkasını görünce duyulan belli belirsiz heyecandan ve küçük, zararsız flörtlerden tutun da, bir başkası için sevgiliyi ya da eşi terk etmeye kadar geniş bir yelpazede düşünülebilir. Acaba neden bize yapılmasından kesinlikle hoşlanmadığımız, hatta karşı karşıya kaldığımızda korkunç bir bunalıma sürüklendiğimiz bu muameleyi en yakınımıza reva görürüz? Cevabı basit!

İnsanlık tarihi boyunca var olan ihanet gerçeği aslında doğası itibariyle çok eşli bir varlığın tek eşli bir toplum yapısına sağlamaya çalıştığı uyumun kaçınılmaz firesinden başka bir şey değil. Yani mesele tam olarak bir 'reva görme' meselesi sayılmaz. Elbette intikam amaçlı ihanet de sık karşılaşılan bir durum, özellikle kadınlar cephesinde. Ancak bu apayrı bir tartışma konusu! Zira bu tür ihanette, bir başkasından etkilenme ya da hoşlanmadan çok, sevgiliyi ya da eşi cezalandırma isteği, yani karar vererek, planlı programlı aldatma durumu söz konusu.

Peki ya dışarıdan son derece uyumlu ve mutlu görünen çiftlerden kulağımıza gelen ibret hikâyelerine ne demeli? Demek ki, bir ilişki yaşarken başka birine ilgi duymak, hatta o kişiyle birlikte olmaya çalışmak, pek de sıra dışı bir zayıflık değil. Ancak sıradan olması, başımıza geldiğinde tepki vermeyeceğimiz anlamına da gelmiyor. İhanetle karşı karşıya kalmak her inşam çok üzer, öfkelendirir, yıpratır, hatta hayata bakış açısını kökten değiştirebilir. Ancak günümüzde başka bir sorunla daha karşı karşıyayız! Neyin ihanet kapsamına girdiğini, hangi davranışı aldatma olarak görüp hangisine hoşgörü göstermemiz gerektiğini belirlememiz gittikçe zorlaşıyor.

Zira özellikle bilgisayar teknolojisinin sunduğu yenilikler, iletişim imkânlarının hem çoğalmasına hem de çeşitlenmesine neden oluyor ve biz ne kadar istersek isteyelim, bu imkânların önüne geçemiyoruz. Böylece mesela geçen yüzyılda bir adamın eşini aldatması için başka bir kadınla fiziksel olarak karşı karşıya gelmesi, onunla bizzat tanışması gibi doğal bir önkoşul varken, bugün internet üzerinden sürdürülen iletişim birbirini hiç görmemiş iki insan arasında duygusal bir ilişkinin başlamasına da neden olabiliyor. Ayrıca mesele sadece teknolojiyle de sınırlı değil. Farklı sosyal gruplar, farklı kadın- erkek ilişkileri, eskiye göre çok daha rahat ifade edilen cinsel eğilimler, günümüzün hızla değişen yaşam biçimi bir bütün olarak bize yeni ahlaki değerler dayatıyor. En azından bizi, eski birtakım fikirlerimizi yeniden gözden geçirmeye zorluyor.

Kimimiz bu hareketli ortamda prensiplerimize sıkı sıkıya bağlı kalmaya çalışıyoruz, kimimiz ise uyum sağlamak adına bu yeni dünya düzenine daha esnek yaklaşmaya… Kısacası, bir geçiş dönemindeyiz ve ihanette hoşgörü sınırları konusunda kafalar karışık. Yine de, neyin aldatma sayılıp neyin sayılmayacağına, kimi örnekler üzerinden giderek birtakım istatiksel sonuçlarla cevap vermek mümkün. İşte bu örneklerden bazıları... Bakalım günümüz kadını açık fikirli olmayı hangi noktaya kadar başarıyor...


İLİŞKİ RESMEN BAŞLAMAMIŞSA, BAŞKA BİRİYLE BİRLİKTE OLMAK ALDATMA SAYILIR MI?

Evet:
%75 Hayır: %25

İşte size cevaplanması son derece zor bir soru: Jane Austen romanlarında duygusal ilişkinin başlangıcı, erkeğin aşkını itiraf ettiği ve kadının da bu aşkı kabul ettiğini dile getirdiği an olarak kabul edilir, bu klasik sahnenin öncesinde her iki taraf da duygularını gizlerlerdi. Fakat hoşumuza gitsin ya da gitmesin, günümüz ilişkileri bu şekilde ilerlemeyip çok farklı seyirler izleyebiliyor. Artık cinsellik romantizmden sonra gelmiyor; hatta kimi durumlarda romantizmin cinsellikten sonra geldiği (Bakınız: evlilikle sonuçlanan tek gecelik ilişkiler!) bile söylenebilir.

Bazı kişiler; 'erkek arkadaş' ya da 'kız arkadaş' etiketinden hoşlanmıyorlar, kimileri ciddi bir ilişkiye girmeden önce sokak söylemiyle bir süre 'takılmayı' tercih ediyorlar, yakınlaşmalar bir anda değil, yavaş yavaş gerçekleşiyor. Peki bu yakınlaşmanın hangi noktası ilişkinin başladığı nokta? 'Biz neyiz şimdi? Birlikte miyiz, değil miyiz?' sorusu eşliğinde konuya kafa yoran genellikle kadınlar oluyor.

Asıl meselemize dönersek! Yukarıdaki sorunun sorulduğu kadınların yüzde 75'i evet, yüzde 25'i hayır cevabını vermişler. Demek ki kadınlar, ilişkinin adını koyma konusunda erkeklerden daha aceleci davranıyorlar. Daha doğrusu, bütün gereklilikleri, sorumlulukları ve yasaklarıyla ilişki, kadının kafasında erkekten daha önce başlıyor. Erkekse, en azından başlangıçta kendine kaçabileceği serbest bir alan bırakmayı, duygularından emin olmadan önce 'denemeyi' tercih ediyor, bu deneme sürecinde başkalarıyla da birlikte olabiliyor ve bunu kesinlikle aldatma olarak tanımlamıyor.

Ne olursa olsun, bunun aslında duygularla ilgili bir mesele olduğunu unutmamalıyız, ilişkinin adı konmamış olabilir, dolayısıyla da başka biriyle ilgilenmek aldatma kapsamına girmeyebilir fakat erkeğin, gözünün sizden başka kimseyi görmemesi gereken o ilk günlerde bile farklı seçenekler araması, ilişkinin ileriki aşamaları konusunda kafanızda ister istemez bir soru işareti yaratacaktır.


SOSYAL ORTAMDA BİR YABANCIYLA FLÖRT ETMEK ALDATMA KAPSAMINA GİRER Mİ?

Evet:
%45 Hayır: %55

Bu oldukça tartışmalı bir konu! Sebebiyse, bu kez flörtün sınırlarının net olarak belirlenememesi. Nedir flört? Uzun bir bakışma? Hararetli bir sohbet? Sohbet ederken birbirine dokunma? Hangisi masum bir flört sayılır, hangisi çizmeyi aşmak anlamına gelir? Bu soruya her birimizin cevabı farklı olacaktır.

İstatiksel veriler, kadınların bu konuda hemen hemen ikiye ayrıldıklarını gösteriyor, ancak bu tür sosyal flörtü zararsız bulanlar az farkla önde. Gerçekten de barda, kafede, konserde, uçakta, bekleme salonunda, kitapçıda tesadüfen tanıştığınız bir erkeği çekici bulduğunuz ve onunla ayaküstü flört ettiğiniz için vicdan azabı çekmeniz ya da bunu gerçek bir aldatmayla bir tutmanız pek de gerekli değil. Bir ilişkinizin olması ve birlikte olduğunuz insanı sevmeniz, başka erkekleri beğenmekten ve onlar tarafından beğenilmekten - ki bu ikincisi bir kadın için çok daha önemlidir!- vazgeçeceğiniz anlamına gelmiyor. Aksine, ilişki uzmanları uzun süreli beraberliklerde bu tür zararsız flörtlerin ilişkiyi canlı tuttuğunu iddia ediyorlar.

Yalnız, burada dikkate almanız gereken iki nokta var! İlki, flörtün sınırlarını kendi ahlak sınırlarınız doğrultusunda belirlemeniz. Aynı şekilde, ikinci bir önemli nokta da şu! Kendinizi izleyerek, sosyal flörte ne kadar hevesli olduğunuzu tespit etmeniz gerekiyor. Eğer bunu sık sık yapıyorsanız, bu ilişkinizi gözden geçirmeniz gerektiği anlamına gelir. Sosyal flörtün hayatınızda tam olarak hangi boşluğu doldurduğunu belirlemek için kendinizle bir an önce yüzleşin.


FACEBOOK'TA ESKİ SEVGİLİLERİ ARAYIP BULMAK YA DA KARŞI CİNSLE İMALI MESAJLAŞMALARA GİRMEK ALDATMAK MIDIR?

Evet:
%80 Hayır: %20

Gördüğünüz gibi, teknolojinin imkânlarını kullanarak kaçak dövüşmeyi aldatma sayan kadınların sayısı oldukça fazla. Gerçekten de bilgisayar hayatımızda yeni bir dönem başlattı; bizi kendisinden önce var olan iletişim kanallarının çok ötesinde bir noktaya taşıdı. Bugün artık dünyanın öbür ucunda yaşayan, sadece fotoğrafından tanıdığımız (ki o fotoğrafın ona ait olduğu da şüpheli), belki kimlik bilgileri bile bütünüyle uydurma olan biriyle chat'leşme ve hatta yakınlaşma olanağına sahibiz.

Hele insanların iç çamaşırı renklerine kadar bütün hayatlarını kişisel sayfalarına döktükleri Facebook, yeni insanlarla tanışma ve eski tanıdıkları yeniden bulma konusunda çoğumuzu harekete geçirdi. Herkes herkesin Facebook arkadaşı, sokakta birbirini tanımayan insanlar dahi! Fakat işte tam da bu sınırsız iletişim fırsatı, ihanet eğilimi olanlara sınırsız bir aldatma ve foyası meydana çıkarsa kendini aklama fırsatı sundu. Şimdi şöyle bir soru soralım; kadın ve erkek birbirlerine hiç dokunmazlarsa, gerçekten sevişmiş sayılırlar mı? Hayır mı diyorsunuz? Peki sanal seks ne olacak?

Unutmayalım ki teknoloji sadece bir araçtır; onu masum ya da hain amaçlar için kullanmak ise bize kalmıştır. Aynısı Facebook için de geçerli. Birisine buram buram arzu kokan mesajlar göndermek ya da lafı sürekli cinselliğe getirmek, o kişiye Facebook üzerinden asılmaktan başka bir şey değildir ve bunun, o kişiye bir barda ya da başka bir yerde asılmaktan zerre kadar farkı yok. O yüzden, önemli olanın niyet olduğunu unutmayın ve bu kullanımı en yaygın sosyal platformu ciddiye alın. Fakat tabii ki pireyi deve yapmanın da âlemi yok. Örneğin birlikte olduğunuz erkek, vaktiyle güzel deneyimler paylaştığı ama uzun zamandır haber alamadığı bir eski sevgilisini arkadaş listesine eklemiş olabilir. Olay çıkarmadan önce bilgisayar üzerinden sürdürdükleri iletişimin içeriğini doğru yorumlamaya özen gösterin. Aynı şey sizin de başınıza gelebilir.

Eğer eski sevgilinizle sohbetlerinizi belli bir düzeyde tutmayı başarıyorsanız ve şu anda yolunda giden bir ilişkiniz olduğunu da biliyorsa, kesinlikle vicdan azabı çekmenize gerek yok. İster Facebook'ta olsun, ister sokakta, kriteriniz belli! Sadece sevdiğiniz erkeğin kulağına gitmesinden rahatsız olacağınız, dolayısıyla o duymasın diye kıvrandığınız davranışlar aldatma kapsamına girerler. Kendinizi sakın ola aldatmayın!


İŞYERİNDE FLÖRT ETMEK ALDATMAK SAYILIR MI?

Evet:
%73 Hayır: %27

Bir kere, işyerinde flörtün sosyal flörtten çok farklı olduğunu unutmamak gerek. Diyelim ofiste sohbetinden çok zevk aldığınız, içten içte çekici de bulduğunuz bir arkadaşınız var. Öğle tatillerinde birlikte yemeğe çıkıyor, kapı önüne çıkıp birlikte sigara içiyor, kahve molalarında baş başa dedikodu yapıyor, toplantılarda daima yan yana oturuyor, hafta sonu buluşup sunumlara çalışıyorsunuz. Evet, görünüşte tipik iki iş arkadaşısınız. Fakat aslında ateşle oynadığınızın farkında mısınız?

İş arkadaşlarımız, günün büyük bölümünü birlikte geçirdiğimiz kişilerdir. Süre hesabına vurursak, onlarla, ilişkide olduğumuz insandan, ailemizden ve en yakın dostlarımızdan daha fazla vakit geçiririz. Burada sizin için, sosyal flörtteki gibi 'Onu bir daha nerede göreceğim' rahatlığı söz konusu değil, çünkü ertesi gün ofiste göreceğiniz kesin! Dolayısıyla, tam anlamıyla aldatma sayılmasa bile işyerinden biriyle işin gerektirdiğinden fazla, yani duygusal ve fiziksel olarak yakınlaşmanın aldatmaya kapı açan bir yanı var. En azından çoğu kadın böyle düşünüyor.

"Çekim gücü"nün sırrı!

"Elektrik aldım/ alamadım" son zamanlarda sıkça duyuyoruz... Peki nedir bu elektrik meselesi? Birine neden elektrikleniriz? Kim bizi çeker? Çekim gücünüzü öğrenip etki alanınızı genişlebilirsiniz.

Neden bir erkek seni çekerken diğeri itiyor? Uzmanlar kimyasal çekimi anlattı...


Bir çöpçatan sana, bir erkekle kaynaşman için ortak ilgi alanları, değerler ve benzer altyapılara sahip olmanın yeterli olacağını söyler. Fakat bir erkeğe ısınmanın ya da ona karşı heyecan duymanın kimyadan geldiğini bilmelisin!

Bu gizemli ve soyut durum, iki insanı adeta birbirine yapıştırıyor. Buna rağmen kime âşık olacağını kesin olarak önceden tahmin etmenin bir yolu yok. Etkilenmenin kurallarını anlamak, ruh eşini bulup onu elinde tutmana yardımcı olacak...

EŞİT ETKİLEŞİM

Kıvanç Tatlıtuğ ve benzeri adamlarla birlikte olmaya biraz ara verebilirsin belki. "Çünkü sırf bir adam çok yakışıklı diye bu, onunla ilişkiyi devam ettireceğin anlamına gelmez" diyor Biyolojik Antropolog ve Why Him? Why Her? Kitabının yazarı Helen Fisher ve ekliyor:

"Kişiler diğer insanlarla olan fiziksel seviyelerinin benzerliklerine göre çekim hisseder." Sıradan görünümlü biri genelde kendine sıradan görünümlü bir eş arayacak, doğal olarak da güzel insanlar eşleşecek (Brad Pitt ve Angelina Jolie'nin eşleşmesinin mükemmel açıklaması değil mi?). "Bazı insanlar en iyi sıfatlara sahip olsalar dahi bazıları tarafından reddedilir" diyor Fisher.

BENZER İSİMLER

Birçok ciftin benzer isimlere sahip olmaları basta tesadüf gibi görünse de aslında bilinçaltı bir secimdir. "Genellikle insanlar isimleri benzer olan ya da aynı bas harfle başlayan kişilerle eşleşir çünkü tanıdık hissetmek ister" diyor Irresistible Attraction: Secrets of Personal Magnetism kitabının yazarı Doktor Kavin Hogan.

İpucu: Eğer benzer isimleriniz yoksa bile birbirinize benzer lakaplar takmak aynı etkiyi yaratacaktır.


AYNI GARİP HUYLAR

Sen farklı kültürlerin filmlerini seviyorsun o ise Die Hard filmini, önemli değil. Çiftler arasındaki uyum, sıra dışı ilgi alanlarına bağlıdır. Mesela rüyalarını kaydetme eğilimi veya ançüez aşkı gibi. "İnsanlar aynı mizaca sahip kişileri arzular. Biri senin garip huylarını algıladığında aranızda aniden bir bağ oluşuverir" diyor Hogan.

İpucu: Ona sorarak ortak noktalarınızı keşfetmeye çalış ve şunları sor: "Çocukken en garip huyun neydi?" ya da "Eğer yalnızca üç nesneye sahip olman gerekseydi, bunlar ne olurdu?"


ONUN GİBİ OLMAK İSTİYORSUN

İnsanlar doğal olarak kendilerinde eksik olan özelliklere sahip kişilere âşık olur. "Kişiler genellikle kendilerini dengeleyecek birini tercih eder" diyor Washington Üniversitesi Sosyoloji Profesörü Pepper Schwartz. "Eğer dışarı çıkmak için çabalıyorsan, seçeceğin kişi sosyal biri olacaktır."

İpucu: Zıt kutuplarda olduğunu düşündüğün birine mi vuruldun? Peşinden git. Çünkü onun sende olmayan pozitif özellikleri bir süre sonra sana taşınacak, bu da ilişkini daha sağlam hale getirecek.

14 Ağustos 2009 Cuma

İsteseniz bile kilo veremezsiniz çünkü...



Hayatınız boyunca diyet yaptınız ama bir türlü ideal kilonuza ulaşamadınız mı? Bunun altında başka bir neden olabilir...

Her şeyi doğru yapıyorsunuz ama yine de bir türlü kilo veremiyor musunuz? Belki bunun altında bambaşka bir neden yatıyordur ve siz bunun farkında olmadan kendinizi suçlamaya devam ediyorsunuzdur... Hızlı yemek yemek, meyve suyu içiyorum diye şekerli ve aromalı suları tüketmeniz, hatta var olduğunu bile bilmediğiniz tiroid sorununuz, kilo vermenize engel oluyor olabilir...

1. Hızlı yemek
Hızlı yemek yemek kilo almanıza neden olur bu nedenle yavaş yemelisiniz. Yiyecekleri uzun süre çiğnedikten sonra yutmak, beynin vücuda giren besinleri kaydetmesine zaman tanımak anlamına geliyor. Bu şekilde tat alma duyusu da tatmin oluyor. Böylece doyduğunuzu anlamanızla, yemeye son vermeniz arasındaki zaman kısalıyor.

2. Teknoloji
Diyetlerinizin bir işe yaramamasının en büyük etkenlerinden biri hareketsiz yaşamdır. Eskiden bir arkadaşınızla görüşmek için belki de 10 ya da 15 dakika yürürken şimdi sadece mailleşerek görüşmüş kadar oluyor ya da internet üzerinden sohbet edebiliyorsunuz. Böyle olunca da hareket yerine oturmayı seçiyorsunuz.

3. Tatlandırıcılar
Kilo almamak için sürekli şeker yerine tatlandırıcı kullanıyor olabilirsiniz. Fakat yapılan araştırmalar yapay tatlandırıcıların alınan doğal kalori alımı konusunda vücudu kandırdığını ve bu nedenle de daha fazla şeker kullanma isteğini ortaya çıkardığını gösteriyor.

4. Sebzeler
Sebzelerinizi ve salata malzemelerinizi iyi yıkadığınızdan emin olmalı ve organik olarak yetiştirilmiş olanları seçmelisiniz. Hormonlu sebze ve meyvelerden uzak durmalısınız. Bunlar sizi de tıpkı sebzeler gibi şişirecektir.

5. Yağ oranı düşük yiyecekler
Yağ oranı yüksek ve düşük yiyecekler arasında aslında sanıldığı kadar çok fark yoktur. Yoğurt, süt ya da peynirde bu oran önemliyken yağ oranı düşük bir kek yemekle yağ oranı yüksek olanı yemek arasında hiçbir fark yoktur.
6. Stres
Beyin, vücutta enerjinin azaldığını fark eder etmez açlık hissetmemize yol açan kimyasal maddeler salgılar. Bu kimyasal maddeleri salgılayan kısmı, aynı zamanda duyguları da kontrol eder ve sıkıldığımız veya kendimizi kötü hissettiğimizde hemen buzdolabına koşmamızın başlıca sebebi de budur.

7. Öğün atlamak
Her yemek yediğinizde metabolik hızınız iki saat içinde yüzde 20 - 30 artar fakat öğünleri atlarsanız metabolizmanız yavaşlar. Özellikle de kahvaltı yapmamak en büyük problemdir ve gece boyunca yüzde 5 yavaşlayan metabolik hızınız bir daha yemek yiyene kadar aynı hızda kalır.

8. Meyve suları
Früktoz seviyesi yüksek olan meyve suları iştahınızı açar. Bu nedenle taze meyve suyu içmek ya da meyve yemek çok daha yararlıdır.

9. Toksinler
Karaciğer vücudun yağ yakan organıdır ve eğer alkol gibi toksinlerle doluysa yakma işlemi için daha yoğun çalışarak çok enerji harcar ve yorulur. Bu nedenle içki içerken yağ ya da şekeri çok fazla tüketmemeye dikkat etmelisiniz.

10. Salata
Diyet yaptığınız için salata yemeyi tercih edebilirsiniz fakat salatayı dışarıda yiyecekseniz soslu bir salata yememelisiniz. Çünkü özel soslarla yapılan bu salataların kalori bakımında bir hamburgerden çok da farkı yoktur.

11. Doğumgününüz
Kış mevsiminde doğduysanız baştan kaybetmiş olma ihtimaliniz yüksek çünkü yapılan araştırmalar kış bebeklerinin obeziteye daha yatkın olduklarını gösteriyor. Bunun sebebi ise daha yavaş çalışan bir metabolizmaya sahip olmaları.

12. Doğum kontrol
Doğum kontrol haplarının içinde bulunan progesteron türevi maddeler vücutta su tutulmasına neden olabilirler. Bu etki kişiden kişiye değişmekle beraber, biriken madde `su` olduğundan, kalıcı bir kilo değişikliği yapması beklenen bir yan etki değildir. Yine haplar beyinde açlık merkezine etki ederek iştah artışına neden olabilirler.

13. Uyku düzeni
Yapılan araştırmalara göre geceleri dört saatten az uyuyan kişiler daha çok uyuyanlara oranla daha fazla kilo alırlar. Çünkü yorgun bir vücut, normal günde yakılan enerjiyi yakamaz ve metabolizması yavaşlar. Bunun için her gün uykunuzu düzenli almaya dikkat etmelisiniz.

14. Evlilik
Yeni evli çiftler hep evlendikten sonra kilo aldıklarından şikâyet ederler. Bunun nedeni ise birlikte bir yaşam paylaşma sonucu herşeyi aynı anda yapma isteğidir. Fakat sözkonusu yemek olunca bu yanlıştır eşinizle aynı miktarda ya da aynı şeyleri yemeden de mutlu bir evliliğe sahip olabilirsiniz.

15. Tiroid sorunu
Sürekli yorgun hissediyorsanız, kilo almaya başladıysanız ve sürekli üşüyorsanız tiroidiniz tembelleşmiş olabilir. Bu da metabolizmanızın daha yavaş çalışmasına neden olur. Bunun için bir uzmana başvurun ve balık, fındık gibi yararlı besinler almaya dikkat etmelisiniz.

Related Posts with Thumbnails
Dantel Modelleri Örgü Modelleri Hobi Dünyası
En güncel Kadın Giyim Moda sitesi.