29 Eylül 2009 Salı
2009 2010 da Moda trendi Uzun Çizmeler
Uzun çizmeler kış gelmeden kullanılmaya başladı. Tayt gibi saran çizmeler bu kış gündemi fazlasıyla meşgul edecek sanırım.
Etiketler:
2009 2010 da Moda,
2009 2010 kış modasi,
trend,
Uzun Çizmeler
2009 Jeans Trend: Boyfriend Jeans
Bu senenin modası boyfirend jeans hala ortalığı kırıp geçiriyor. Hala kendinize bir tane edimediyseniz, mutlaka dolabınızda bir tane bulunmasını tavsiye ederim.Ünlüler dünyasında da boyfriend jeans oldukça fazla tercih ediliyor.
Etiketler:
2009 2010 kış modası,
boyfriend jeans,
Bu senenin modası
Karınca yumurtası yalan çıktı
Kelliğe karşı yılan yağı ile istenmeyen tüylere karşı karınca yumurtası yağının hiçbir etkisi olmadığı bildirildi.
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ekrem Aktaş, kelliğe karşı “yılan yağı” ile istenmeyen tüylere karşı “karınca yumurtası yağı” kullanılmasının hiçbir bilimsel geçerliliğinin olmadığını bildirdi.
Prof. Dr. Aktaş, tıbbi ilaçların geliştirilmesinin uzun yıllar aldığını ve çeşitli testlerden geçtikten, binlerce kişi üzerinde denendikten sonra piyasaya sürüldüğünü söyledi.
Piyasada çeşitli isimler altında satılan ve hiçbir bilimsel geçerliliği olmayan ilaçlara itibar edilmemesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Aktaş, şöyle devam etti:
“Halk arasında kelliğe karşı kullanılan yılan yağı ile istenmeyen tüylere karşı kullanılan karınca yumurtası yağının hiçbir bilimsel geçerliliği yoktur. Bu tür tedaviler tıpta incelenmeden, araştırılmadan, binlerce kişi üzerinde denenerek değerlendirilmeden, 'ben sürdüm iyi geldi, komşudan aldım iyi geldi, amcam kullandı, dayım kullandı iyi geldi' gibi söylemlerle insanları kandırmak doğru değildir. Uydurma, ebelerimizden, dedelerimizden kalma, bilimsel geçerliliği olmayan tedavilerle insanların kandırılması çok yanlış ve üzücüdür. Bunlar memleketi gerileten sistemlerdir. Millet aya giderken biz karınca yumurtasıyla yılan yağıyla uğraşmamalıyız.”
Şifalı bitkilere dikkat!
Prof. Dr. Aktaş, halk arasında şifalı olarak bilinen bazı bitkilerin de çok ciddi sağlıksorunlarına neden olabileceğini belirterek, bu tür bitkilerin kullanımına da çok dikkat edilmesi gerektiğini ifade etti.
Kendilerine “koca karı” ilaçlarının verdiği zararlar nedeniyle başvuran hastalar olduğunu bildiren Prof. Dr. Aktaş, şu bilgileri verdi:
“Örneğin bir hasta dizindeki ağrıya karşı bir ot kullanmış. Bu ot bacak derisini yakarak kemik ve tendonları görünür hale getirmiş. Hasta 'Aman doktor bey dizimin ağrısından vazgeçtim benim yaramı iyileştir, perişan oldum' diyor. Hipokrat 'önce zarar verme' diyor. Önce hastaya zarar vermeyeceksin. Çoğu hastalık kendi kendine iyileşir ya da belirli bir şiddette devam eder. Hastasına zarar vermeyen doktor büyük doktordur, ama faydalı olan doktor daha büyük doktordur. Büyük doktor olmak istiyorsan önce zarar verme, faydalı olmaya çalış. Verdiğin bir maddenin iyi geldiğinİ sanıyorsun, ama bakalım iç organlara ne kadar zarar veriyorsun? Bağırsaklarını, karaciğerini, böbreğini acaba harap ediyor musun? Bunu biliyor musun? Bunun incelenmesi lazım. Bu tür şeyleri televizyonreklamlarında da görüyorum.”
Prof. Dr. Aktaş, tıbbi ilaçların geliştirilmesinin uzun yıllar aldığını ve çeşitli testlerden geçtikten, binlerce kişi üzerinde denendikten sonra piyasaya sürüldüğünü söyledi.
Piyasada çeşitli isimler altında satılan ve hiçbir bilimsel geçerliliği olmayan ilaçlara itibar edilmemesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Aktaş, şöyle devam etti:
“Halk arasında kelliğe karşı kullanılan yılan yağı ile istenmeyen tüylere karşı kullanılan karınca yumurtası yağının hiçbir bilimsel geçerliliği yoktur. Bu tür tedaviler tıpta incelenmeden, araştırılmadan, binlerce kişi üzerinde denenerek değerlendirilmeden, 'ben sürdüm iyi geldi, komşudan aldım iyi geldi, amcam kullandı, dayım kullandı iyi geldi' gibi söylemlerle insanları kandırmak doğru değildir. Uydurma, ebelerimizden, dedelerimizden kalma, bilimsel geçerliliği olmayan tedavilerle insanların kandırılması çok yanlış ve üzücüdür. Bunlar memleketi gerileten sistemlerdir. Millet aya giderken biz karınca yumurtasıyla yılan yağıyla uğraşmamalıyız.”
Şifalı bitkilere dikkat!
Prof. Dr. Aktaş, halk arasında şifalı olarak bilinen bazı bitkilerin de çok ciddi sağlıksorunlarına neden olabileceğini belirterek, bu tür bitkilerin kullanımına da çok dikkat edilmesi gerektiğini ifade etti.
Kendilerine “koca karı” ilaçlarının verdiği zararlar nedeniyle başvuran hastalar olduğunu bildiren Prof. Dr. Aktaş, şu bilgileri verdi:
“Örneğin bir hasta dizindeki ağrıya karşı bir ot kullanmış. Bu ot bacak derisini yakarak kemik ve tendonları görünür hale getirmiş. Hasta 'Aman doktor bey dizimin ağrısından vazgeçtim benim yaramı iyileştir, perişan oldum' diyor. Hipokrat 'önce zarar verme' diyor. Önce hastaya zarar vermeyeceksin. Çoğu hastalık kendi kendine iyileşir ya da belirli bir şiddette devam eder. Hastasına zarar vermeyen doktor büyük doktordur, ama faydalı olan doktor daha büyük doktordur. Büyük doktor olmak istiyorsan önce zarar verme, faydalı olmaya çalış. Verdiğin bir maddenin iyi geldiğinİ sanıyorsun, ama bakalım iç organlara ne kadar zarar veriyorsun? Bağırsaklarını, karaciğerini, böbreğini acaba harap ediyor musun? Bunu biliyor musun? Bunun incelenmesi lazım. Bu tür şeyleri televizyonreklamlarında da görüyorum.”
27 Eylül 2009 Pazar
Güzellik hatalarından uzak durun!
Biz kızlar hatalarımızı düzeltmeye kararlıyız!
5 pratik yemek tarifi
Beşamel Soslu Tavuk
Malzemeler • 6 adet tavuk budu • 4 adet orta boy havuç • 3 adet orta boy kabak • 2-3 diş sarmısak • 2 çorba kaşığı sıvı yağ • 3 çorba kaşığı margarin • 3 çorba kaşığı un • 500 ml süt • 1 kase rende kaşar peyniri • Yarım demet maydanoz ve dereotu • Tuz, karabiber, kırmızı toz biber
Hazırlanışı Tavuk butları güzelce yıkandıktan sonra tencereye konarak haşlanır. Havuç ve kabaklar rendelenir. Sarmısaklar tavada sıvı yağda sotelenir. İçerisine rendelenmiş havuç ve kabaklar da eklenerek sotelemeye devam edilir. (Sebzeler sotelenirken üzerine bir miktar tuz ilave edilirse sebzelerin lezzeti yemeğe daha iyi geçer) Ocaktan alınınca üzerine ince kıyılmış maydanoz ve dereotu ilave edilir. Beşamel sos için margarin tencerede eritilir ve un ilave edilerek kavrulur. Un kavrulduğunda süt eklenir ve sürekli karıştırılarak kıvama geldiğine ocaktan alınır. (Beşamel sos koyu olursa bir miktar daha süt ilavesi yapılır.) Önceden haşlanan butların etleri kemiklerinden ayrılarak (çok küçük parçalar olmayacak şekilde) tepsisine yayılır. Üzerlerine tuz ve karabiber serpilir. Tavukların üzerine önce beşamel sos, onun üzerine de önceden sotelenen sebzeler güzelce yayılır. Üzerine kaşar rendesi (kaşarların üzerine kırmızı toz biber serpilirse daha güzel kızarır) serpilerek tencerede kaşarlar eriyinceye dek kızartılıp servis yapılır.
Beşamel Soslu Tavuk
Malzemeler • 6 adet tavuk budu • 4 adet orta boy havuç • 3 adet orta boy kabak • 2-3 diş sarmısak • 2 çorba kaşığı sıvı yağ • 3 çorba kaşığı margarin • 3 çorba kaşığı un • 500 ml süt • 1 kase rende kaşar peyniri • Yarım demet maydanoz ve dereotu • Tuz, karabiber, kırmızı toz biber
Hazırlanışı Tavuk butları güzelce yıkandıktan sonra tencereye konarak haşlanır. Havuç ve kabaklar rendelenir. Sarmısaklar tavada sıvı yağda sotelenir. İçerisine rendelenmiş havuç ve kabaklar da eklenerek sotelemeye devam edilir. (Sebzeler sotelenirken üzerine bir miktar tuz ilave edilirse sebzelerin lezzeti yemeğe daha iyi geçer) Ocaktan alınınca üzerine ince kıyılmış maydanoz ve dereotu ilave edilir. Beşamel sos için margarin tencerede eritilir ve un ilave edilerek kavrulur. Un kavrulduğunda süt eklenir ve sürekli karıştırılarak kıvama geldiğine ocaktan alınır. (Beşamel sos koyu olursa bir miktar daha süt ilavesi yapılır.) Önceden haşlanan butların etleri kemiklerinden ayrılarak (çok küçük parçalar olmayacak şekilde) tepsisine yayılır. Üzerlerine tuz ve karabiber serpilir. Tavukların üzerine önce beşamel sos, onun üzerine de önceden sotelenen sebzeler güzelce yayılır. Üzerine kaşar rendesi (kaşarların üzerine kırmızı toz biber serpilirse daha güzel kızarır) serpilerek tencerede kaşarlar eriyinceye dek kızartılıp servis yapılır.
Patatesli Köfte Çöp Şiş
Malzemeler 5 orta boy patates 500 gr.kıyma az yağlı 1 adet orta boy soğan 1 tatlı kaşığı karabiber(silme kaşık) Bayat yarım ekmek içi ufalanmış Pulbiber, tuz, kimyon 2 adet domates 2 adet sivri biber 2-3 yemek kaşığı sıvıyağ 8-9 adet çöp şiş
Hazırlanışı Kıymayı, rendelenmiş soğanı, kekik hariç baharatları ekmek ve tuzu karıştırıp yoğuralım. Ve elimizde cevizden biraz büyük olacak şekilde yuvarlak ve hafif yassı şekilde köfteler hazırlayalım. Köftemizi hazırladıkdan sonra patatesleri fazla kalın olmadan(yarım santim kadar) yarım ay şeklinde doğrayalım. Domatesleri ve biberide dilimleyip hazırlayalım. Daha sonra çöp şişlere sırayla patates, köfte domates ve biberi tüm malzemeler bitene kadar geçirelim. Fırın tepsisine hazırladığımız çöp şişleri geçirip üzerine sıvı yağ gezdirelim. Biraz tuz ve kekik serpip önceden ısıtılmış 200 derece fırında köfte ve patatesler kızarana kadar pişirelim. Pişmeye yakın fırını 150 dereceye düşürelim. Lezzetli köftelerimiz servise hazır.
Fransız Soğan Çorbası
Malzemeler • 4 soğan (ince doğranmış) • 50 g (1 çorba kaşığı) tereyağı veya margarin • 50 g rendelenmiş peynir • 1,5 litre su • Tuz ve karabiber • 4 dilim ekmek • Sıvı yağ (kızartmak için) • 2 çorba kaşığı (30) ml mısır unu
Hazırlanışı Küçük küçük doğranmış soğanları tencerede altın rengi olana kadar kavurun. Ateşten alın ve biraz soğutun. Üzerlerine 1,5 litre soğuk su dökün. Tuz ve karabiberi koyun. Kapağı kapatarak basıncı en yüksek dereceye ayarlayın. 5 dakika pişirin. Basıncı yavaş yavaş düşürün. Karışımı, biraz suyla karıştırılmış 2 çorba kaşığı (30 ml) mısır unuyla koyultun. kızartma tavasında birkaç dilim ekmeği kızartın. Her bir dilimi dörde bölün. Ekmekleri bir çorba servis kasesinin dibine yerleştirin ve üzerlerine çorbayı boşaltın. Rende peyniri serpin. Çorba kasesini sıcak fırında birkaç dakika ısıtın ve servis yapın.
Kaşarlı Köfte
MALZEMELER 500 gr. koyun ve dana karışımı kıyma 1 adet yumurta 2 küçük dilim bayat ekmek 1 baş soğan 150 gr. kaşar peyniri Yeteri kadar kıyılmış maydanoz, tuz, kırmızı biber
Hazırlanışı Koyun ve dana karışımı 500 gr. kıymaya bir adet soğan rendeleyin. Islatılmış ekmek içini, bir yumurtayı, kıyılmış maydanozu, tuzu ve karabiberi de katarak iyice yoğurun. Yoğururken bir çorba kaşığı su ilave ederseniz köfte daha yumuşak olur. Hazırladığınız köfteleri, her iki taraflarını pembeleştirerek ayçiçek yağında ateşin altını fazla açmadan kızartın. Kızaran köfteleri bir tepsiye dizerek üstlerine küçük parçalar halinde kaşar peyniri koyun. Kızdırılmış fırına sokup, peynirler eriyinceye kadar 10 dakika bekletip, çıkarın, peynirilerin üstüne ince kırmızı biber ekin. Haşlanmış sebze ile servis edebilirsiniz.
25 Eylül 2009 Cuma
2009 Gelin duvağı Ve Duvak Modelleri
Duvak gelinlik kadar önemli bir unsurdur gelinlik duvağı veya duvak modelleri düğünde çok konuşulan ve türk örf ve adetlerinin vazgeçilmezidir.yani düğünde ki herkesin konuştuğu ve baktığı alibeyköy etiler nişantaşı osmanbey cicarındaki duvak satan yerler dir.
Etiketler:
Duvak Moda,
Duvak Modelleri,
Duvak Modelleri Gelin duvağı,
Duvak Resimleri
Gelinlik Fiyatları-Kumaş ve aksesuara göre değişen fiyatlar
Kıyafet sahibi olabilmek için satın almanız, kiralamanız veya moda evlerinde yani gelinlikçilerde yaptırmanız gerekiyor.100 tl den başlayıp 10.000.00 tl ye kadar fiyatlar çıkabiliyor. Belki inanmayacaksınız ama fiyatlar daha yüksek rakamlara yükselebiliyor. unutmayın en iyi gelinlik onu giyecek gelinin bedenine uyumlu olarak hazırlanmış gelinliktir.
Gelinliklerdeki fiyat farkı kumaşın kalitesi kullanılan süslü malzemeler ve tabi ki marifetli ellere göre gelinliklerde fiyat farkı ortaya çıkmaktadır.
18 Eylül 2009 Cuma
Sonbaharda Saçlarda Kızıl Tonları
Yaz aylarını geride bıraktığımız şu günlerde saçlarda renkler kızıl tonlara doğru değişim gösteriyor. Yalnız saç rengini değiştirmek isteyen kadınların birden bire çok farklı bir ton uygulaması çok doğru olmaz. Kullanılan renge uygun olarak yavaş yavaş değişim düşünülmelidir.
Beğenilmediği takdirde daha koyu tonlara geçiş sağlanabilecek tonlar uygulanabilir.
Beğenilmediği takdirde daha koyu tonlara geçiş sağlanabilecek tonlar uygulanabilir.
Çok açık bir renkten koyu bir renge geçişte kendinize yabancılık hissedilebilir. Tekrar eski renginize dönmek zor olacağından daha doğrusu eski renginize tekrar boyamayı düşünmek saçınızın doğal yapısını bozacağından köklü değişimlerden kaçınmalısınız. Bilindiği gibi boya ile saç renginin açılması söz konusu değildir, saçlarınıza açıcı uygulanması ve yeniden boyanması gerekir. Bu işlem ile saçlarınızda istenmeyen sonuçlara sebep olabilir.
Saç boyama ve kimlerin hangi tonları uygulayabileceği konusunda hazırladığımız önerileri dikkatle okumanızı tavsiye ediyoruz. Kadınların güzelliğni bütünleştiren saçlarıdır ve sağlıklı saçlara sahip olmak renk değişiminden daha önemlidir.
Kimler kızıl ton boyatabilirler?
Kızıl rengi boyamadan önce ten renginize uygun olabilecek kızıl tonlarını çok iyi inceleyerek belirlemelisiniz. Kuaförünüz bu konuda size yardımcı olacaktır. Aynı şekilde saçlarınızı kızıla boyadıktan sonra da kıyafetlerinizde hangi renkleri seçebileceğinizi ve uygulayacağınız makyajınız da kullanılacak tonları için yine kuaförünüzde makyaj uzmanından yardım alabilirsiniz.
Beyaz tenli bayanlar:
Genel olarak kızıl tonlarının hepsi uygun olabilir. Beyaz tenli kişilerde saç modelinde dalgalı, düz, uzun, kısa ayrımı yapılmaz ve bakır tonlarını uygulayabilirler. Bir de yaşınızı olduğunuzdan büyük göstermeyecek şekilde kızılın her tonu tercih edilebilir. Yalnız, uyguladığınız kızıl rengin yanı sıra saçlarınızdaki yansımaya uygun ikinci kızıl tonlarıyla gölgelendirilmesi gerekir.
Buğday tenli bayanlar:
Ten renginize uygun olan boya renkleri, kızıl kahve ve kahve tonlarıdır. Yine saçlarda ışıltıyı sağlayacak kızıl tonları seçilmeli.
Esmer tenli bayanlar:
Esmer tenlii kadınlar kızıl tonları uygulamak isterlerse saçlarında uygulayacakları tonları belirginleştirmek için düz kesimleri tercih etmelidir. Katlı kesimlerden kaçınılmalıdır. Ayrıca seçilecek renkler koyu ten de koyu renk saç pek de tavsiye edilmese de kızıl kestane, viyole ve akaju uygulanabilir.
Tavsiye Edilmeyenler:
Kızıl tonlar herkese tavsiye edilmez. Bu gurupta olanlar, ten rengi dışında saçlarında problem yaşayanlardır. Saçlarınde erken ve yoğun beyazı olanlar ve yıpranmış saçlara sahip olanlardır. Böyle durumlarda boya pigmentleri kalıcı olmaz ve boya kısa zamanda akar.
Bu mevsimde sıkça rastladığımız saç dökülmelerine karşı ne gibi önlemler alınmalıdır?
Dökülmelerde endişe etmeden sorunun kaynağı araştırılmalıdır.
Tıbbi Sebepler:
Öncelikle hormon düzensizliği olup olmadığı ve tirod kontrolleri yapılmalıdır. Bu sorunlara sıkça rastlanmakta ve tedavi sonrasında şikayetler ortadan kalkmaktadır.
Gebelik ve Doğum Sonrası:
Gebelik ve doğum kadınlara özel bir durumdur ve bedende türlü değişimler sonucu şikayetlerle karşılaşılır. Kadınlarda gelişen dönemsel saç dökülmeleri hakkında bir kadın doğum uzmanına danışarak yardım almalısınız. Bu gibi durumlarda kullanılabilecek saç bakım ürünleri tavsiye edilir. Jel türü bakım ürünleri edinebilirsiniz. Yıkama sonrası saç diplerine masaj ile uygulanabilen ürünler uzman danışmanlar kontrolünde kullanılabilir.
Diyet Sonucu Oluşan Dökülmeler:
Tüm kadınların fazla kilolarından şikayet ettikleri bilinir. Uyguladıkları diyet programları ise genelde saç dökülmelerine sebep olabilir. Bu durumda pp vitamini içeren ampuller önerilebilir. Yine saç diplerine masaj ile uygulanmaktadır.
Strese Bağlı Dökülmeler ve Dış Etkenler:
Teknolojinin bu kadar çok hayatımıza girmiş olması sağlığımızı da tehdit ediyor. Saçlarımızda doğal olarak etkileniyor. Ayrıca sigara kullanımı ve içilen ortamlarda bulunulması yine saç dökülmelerinde çok büyük etkendir. Saçlar ıslakken sigara içilmesinden kaçınmak gerekiyor. Bahsedilen dış etkenler, yeni çıkan saçlarda zayıflamaya ve zamanından önce dökülmeye sebep oluyor.
Saç diplerinde bulunan colagen maddesi esnekliğini kaybeder ve sertleşerek saç diplerine basınç uygular. Sonuçta ise yeni çıkan zayıf saçlar çok önce dökülür. Tedavi de aminexil ampulun saç diplerine masaj şeklinde uygulanması ile mümkün olabilir. Vücut uykuya geçtiğinde saç hücreleri uyanır, bu yüzden de ampul uyumadan önce uygulanmalıdır. Uygulanabilecek bakımlar, bazı kişilerde genetik bir problem ise sonuç vermeyebilir ancak dökülmeyi yavaşlatabilir.
Gebe kadınlar, astımı ve alerjisi olanlar saç boyatabilir mi?
Bu durumlarda ilk olarak doktorunuza danışmalı ve önerilerini almalısınız. Doktorunuz onay verdiği takdirde oksijen ve amonyak içerikli Altit komplekslerinden üretilmiş doğal boyalar kullanılabilir. Ürünleri kullanmadan önce doktorunuzun bu ürünleri inceleyip içerikleri hakkında bilgi sahibi olması ve bu yönde karar vermesi doğru olur.
Evdeki saç bakımları nasıl olmalıdır?
Evde uygulanabilecek doğal saç bakımlarında ilk akla gelen badem yağı ve zeytinyağıdır. Oysa ki saç analizi yapılmadan uygulanması son derece sakıncalı olabilir. Kuaförünüzde uzman önerileriyle profesyonel bakımlar ve evde uygulanabilecek bakım boyalarının uygulanması doğru tercih denilebilir.
17 Eylül 2009 Perşembe
En fazla 47 saat sürüyor
Kadınlar sadece 47 saat sır saklayabiliyorlar. Sonra hemen dedikodu yapmaya başlıyorlar
En sık kullanılan bahane "sırtımdaki yükten kurtulmak"
İngiltere'de 18 ile 65 yaşları arasındaki 3000 kadının araştırmada kadınların yalnızca 47 saat sır saklayabildikleri ortaya çıkarttı.
Uzmanlardan Michael Cox, "sırrın ne kadar önemli olup olmaması mühim değil, en az iki gün sonra sır olan bilgi başkasına söyleniyor." dedi. Çok önemli dedikoduların ise yalnızca birkaç bardak şaraptan sonra açıklandığını belirten uzmanlar kadınların yarısının "sırtlarındaki yükten kurtulmak için" sırrı başkasıyla paylaştığını açıkladı. Araştırmaya göre sırrı tutamayan kadınların üçte ikisi daha sonra pişmanlık duyuyor.
En sık kullanılan bahane "sırtımdaki yükten kurtulmak"
İngiltere'de 18 ile 65 yaşları arasındaki 3000 kadının araştırmada kadınların yalnızca 47 saat sır saklayabildikleri ortaya çıkarttı.
Uzmanlardan Michael Cox, "sırrın ne kadar önemli olup olmaması mühim değil, en az iki gün sonra sır olan bilgi başkasına söyleniyor." dedi. Çok önemli dedikoduların ise yalnızca birkaç bardak şaraptan sonra açıklandığını belirten uzmanlar kadınların yarısının "sırtlarındaki yükten kurtulmak için" sırrı başkasıyla paylaştığını açıkladı. Araştırmaya göre sırrı tutamayan kadınların üçte ikisi daha sonra pişmanlık duyuyor.
16 Eylül 2009 Çarşamba
Bakımlı kadın, ayaklarından belli olur
Kollarınızı açıkta bırakan giysiler giyip dirseklerinizin ya da kısa etek giyip dizlerinizin görünmesinden çekiniyor musunuz? Yapacağınız pratik bakımlarla bu korkunuzdan kurtulun.
Diz, dirsek ve topuklar vücudun sürtünmeye en fazla maruz kalan bölgeleridir. Bu nedenle de kısa zamanda sertleşerek, kurur ve koyu bir renge bürünürler. Bu görüntüyü sadece 3 adımda yok edebilir, ipek gibi bir cilt, yumuşak diz, dirsek ve çatlaksız topuklara kavuşabilirsiniz.
Ovun
Diz, dirsek ya da ayak topuklarınızı avucunuza aldığınız bir miktar temizleme ürünüyle temizleyin. Uygulama yaptığınız bölgeyi yumuşacık bir sünger ya da bez yardımıyla yuvarlak hareketlerle yavaşça ovalayın. Böylece o bölgedeki ölü hücrelerden arınmış olacak ve daha parlak ve yumuşak bir görünüm elde edeceksiniz.
Soyun
Yalınayak gezmek ayaklarınızda çatlak oluşumuna neden olabilir. Bunu önlemek için, banyo sırasında ponza taşıyla topuğunuzu iyice ovalayın. Diz ve dirseklerinizde oluşan sert tabakayı yok etmek için ise, badem yağının içine eklenmiş bir tatlı kaşığı limon suyunu beze sürüp o bölgeye sarın ve 20 dakika bekleyin. Hem renginin açıldığını hem pürüzsüz olduğunu göreceksiniz.
Nemlendirin
Sürtünmeye en çok maruz kalan diz, dirsek ve topuk bölgelerinde oluşan çatlakları ve sertleşmeleri yok etmek için nemlendirici bir yöntem. Bunun için, bal ve badem yağı kolaylıkla ulaşabileceğiniz mükemmel birer yardımcı. Her banyodan sonra bu bölgelere sürmeyi ihmal edemezseniz yumuşak ve pürüzsüz bir cilde sahip olacaksınız.
Biraz kir cilde iyi gelir!
Özellikle yaz aylarında ısınan havayla birlikte alınan duşlar sıklaşıyor. Ancak hekimler, her gün duş almanın, sanılanın aksine çok da sağlıklı olmadığı görüşünde. Uzmanlar, sık yıkanmanın, cildin doğal koruyucu mekanizmasına zarar verdiği konusunda uyarıyor.
Almanya’da “Apotheken Umschau” adlı sağlık dergisinde yayınlanan bir araştırma, Almanların giderek daha sık duş almaya başladıklarını ortaya koyuyor. Cilt bakımının en başlıca unsurlarından temizlik, dermatologlara göre de vazgeçilmez. Ancak, her gün duş almak sanıldığının aksine yaradan çok zarar getiriyor.
Derginin genel yayın yönetmeni Dr. Hans Haltmeier, cilt hastalıklarının çoğunun, insanların günlük bakımlarını yanlış yapmasından kaynaklandığını belirterek, sık yıkanmanın, cildin doğal koruyucu mekanizmasına zarar verdiğine dikkat çekiyor.
Araştırma sonucuna göre, Almanların yüzde 80’inden fazlası her gün duş alıyor. Araştırmada, bu eğilimin giderek daha da arttığına dikkat çekiliyor. Ancak sabun ya da şampuan kullanmadan, sadece suyla bile yıkanıldığında bu, cildin kurumasına yol açıyor. Uzmanlar bazı nemlendirici kremler de sık sık kullanılması durumunda, cildin kurumasına sebep olabileceğini belirtiyor.
SIK YIKANMANIN ZARARLARI
Hekimler, sık yıkanmanın yarattığı sorunu şöyle özetliyor:
Sık yıkanma, cildin asit-baz dengesini olumsuz etkileyerek, bir çok katmandan oluşan cildimizin en üst tabakasını değişime uğratıyor ve böylece deri, nem kaybına uğrayarak, zararlı maddelerin içeriye nüfuz etmesini engelleyemez hale geliyor. Normal cilt tipine sahip olan insanlarda bu nem kaybı bir gün içinde kapanabiliyor. Nem kaybı ise kuru ve hassas cilt tipinde egzama gibi hastalıkların görülmesine yol açıyor.
Bu tür sorunlarla karşılaşmamak için önerilen ise haftada en fazla 2- 3 duş almak.Hatta banyo daha da etkili olduğu için haftada sadece bir kez yapılmalı. İstenmeyen kokular içinse silinmek en iyi çözüm olarak gösteriliyor. Uzmanlar, insanların bu konuda bilinçlenmelerini istiyor ve cildin beden sağlığıyla olduğu kadar ruh sağlıyla da yakından ilişkili olduğunu belirtiyor. Buna örnek olarak da bazı cilt hastalıklarının stres yüzünden daha da ağırlaşması gösteriliyor.
Anne sütü olmadığında bebeklere hekim kontrolünde pekmez verilebilir
Bebeğine anne sütü veremeyen aileler üzülmesin. Beslenme uzmanları, anne sütünün olmadığı durumlarda, hekim kontrolünde verilen pekmezin de bebeklerin kalp ve beyin gelişimi için çok yararlı olduğunu söylüyor.
Anne sütü olmadığında bebeklere hekim kontrolünde pekmez verilebileceği bildirildi. Gıda Mühendisleri Odası Konya Şube Başkanı Ramazan Çelebi, içeriğinde organik asitler, mineral maddeler ve vitaminler bulunan pekmezin, sağlıklı yaşam için önemli bir besin kaynağı olduğunu ifade etti.
Çelebi, 100 gram pekmezde bulunan kalori miktarının 575 gram süte, 150 gram ekmeğe, 195 gram ete eşdeğer olduğunu, pekmezdeki şekerin yüzde 80’i glikoz ve fruktoz halinde bulunduğundan, bebeklerin beslenmesinde pekmezin çok önemli bir role sahip olduğunu vurguladı.
Bebeklik çağında beynin çok hızlı geliştiğini, bu nedenle enerjiye çok fazla ihtiyaç duyduğunu, bebeğe yeterli glikoz verilmediği takdirde ise beyin gelişmesinde duraklama veya yetersizlik görülebildiğini dile getiren Çelebi, “Anne sütü olmadığında, bebeklere hekim kontrolünde pekmez verilebilir’’ diye konuştu.
Beynin tek enerji kaynağı
Kana karışması çok kolay ve beynin tek enerji kaynağı olan glikozun, pekmezde yeterince bulunduğuna işaret eden Çelebi, “Bu yüzden çocukların sağlıklıgelişmesinde pekmez büyük önem taşımaktadır’’ dedi.
Çelebi, pekmez yendiği zaman vücudun yaklaşık 30 dakika gibi kısa bir sürede enerji kazandığını, enerjiye acil ihtiyacı olan sporcu veya ağır işçilere pekmez verilmesi durumunda kısa sürede bu insanların enerji ihtiyacının karşılandığını vurguladı.
Pekmezin içindeki potasyumun ise kalp atışlarının düzenlenmesine yardımcı olduğunu anlatan Çelebi, pekmezin, vücutta oluşan toksik maddelerin atılması ve alkali-asit dengesinin sağlanması için de kullanılabileceğini ifade etti.
Protein açısından fakir olan üzüm ve pekmezin bu özelliği sayesinde iyi bir diyetgıdası olduğuna dikkati çeken Çelebi, pekmezin çinko ve fosfor bakımından da zengin olduğunu, bu nedenle vücudu çinko ve pekmeze ihtiyaç duyan hamile ve emziren kadınlar için de büyük yarar sağladığını vurguladı.
14 Eylül 2009 Pazartesi
Ağlayan gözler için en iyi 5 ev yapımı ilaç
Yorgun ve uykusuzsunuz ya da sevgilinizle yaptığınız kavgadan sonra saatlerce ağladınız! Gözleriniz kızardı, balon gibi şişti ve mor halkaları var. İşte gözlerinizi "hiç bir şey olmamış gibi" yapacak mucize formüller.
Evde kolayca uygulayıp, hızlı sonuç alabileceğiniz toparlama operasyonu için ihtiyacınız olanlar burada...
1) METAL KAŞIK
Yapacağınız tek şey elinize iki metal kaşık almak, bir dakika kadar soğuk suyun altında tutmak ve kaşıkları baş aşağı gözlerinizin üzerine koymak. Bunu da yapamıyorsanızkalp kırıklığından daha büyük sorunlarınız var demektir.
2) HEMOROİD KREMİ
Bunu yeni öğrendik, ünlülerin güzellik uzmanını aradığımızda "Evet, bunu güzellik yarışmalarına katılan bütün kızlar yapıyor", dedi. Uzmanlar ise uzun vadede bunun kulağa biraz tehlikeli geldiğini söylüyor. İşin sırrı köpekbalığı ciğeri yağı (kulağa lezzetli geliyor) gibi maddelerin şişlikleri azaltması. Göz kapaklarınıza biraz sürün ve şişliğin inmesini bekleyin. Bu işi dikkatli yapmanızı ve prospektüste "Körlüğe Yol Açabilir" gibi bir yazı olup olmadığına bakmanızı öneriyoruz.
3) İNCE SALATALIK DİLİMLERİ
"Cindy Crawford gibi ben de bunu öneriyorum ki bu da onunla tek ortak noktamız, ama onu hiç şiş gözlüyken görmedim" diyor ünlülerin makyözü. O zaman denemekte yarar var.
4) SİYAH ÇAY POŞETLERİ
Kaşığınız, salatalığınız ve hemoroid kreminiz taze bittiyse poşet siyah çay da kullanabilirsiniz. Tek yapacağınız çay poşetlerini ılık ya da soğuk suda on dakika bekletmek ve hafifçe bastırarak göz bölgenizde gezdirmek. Çaydaki bir madde gözlerinizde biriken suyu çekiyor. (Bunlardan elli tane alıp vücudumun belirli yerlerine uygulayabilirim. :))
5) ÇİĞ PATATES DİLİMLERİ
Evet, ağladınız ve gözleriniz şişti. Peki ya bir de bütün gece ağladıysanız ve hiç uyuyamadıysanız? Telaşa gerek yok. Bir patates alın, dilimleyin ve göz/gözaltı bölgesine uygulayın. Yüzünüz dilimlerdeki potasyumu emecek ve hoş olmayan morluklar azalacaktır. Rendeleyip hafifçe suyunu sıkarak da uygulayabilirsiniz.
1) METAL KAŞIK
Yapacağınız tek şey elinize iki metal kaşık almak, bir dakika kadar soğuk suyun altında tutmak ve kaşıkları baş aşağı gözlerinizin üzerine koymak. Bunu da yapamıyorsanızkalp kırıklığından daha büyük sorunlarınız var demektir.
2) HEMOROİD KREMİ
Bunu yeni öğrendik, ünlülerin güzellik uzmanını aradığımızda "Evet, bunu güzellik yarışmalarına katılan bütün kızlar yapıyor", dedi. Uzmanlar ise uzun vadede bunun kulağa biraz tehlikeli geldiğini söylüyor. İşin sırrı köpekbalığı ciğeri yağı (kulağa lezzetli geliyor) gibi maddelerin şişlikleri azaltması. Göz kapaklarınıza biraz sürün ve şişliğin inmesini bekleyin. Bu işi dikkatli yapmanızı ve prospektüste "Körlüğe Yol Açabilir" gibi bir yazı olup olmadığına bakmanızı öneriyoruz.
3) İNCE SALATALIK DİLİMLERİ
"Cindy Crawford gibi ben de bunu öneriyorum ki bu da onunla tek ortak noktamız, ama onu hiç şiş gözlüyken görmedim" diyor ünlülerin makyözü. O zaman denemekte yarar var.
4) SİYAH ÇAY POŞETLERİ
Kaşığınız, salatalığınız ve hemoroid kreminiz taze bittiyse poşet siyah çay da kullanabilirsiniz. Tek yapacağınız çay poşetlerini ılık ya da soğuk suda on dakika bekletmek ve hafifçe bastırarak göz bölgenizde gezdirmek. Çaydaki bir madde gözlerinizde biriken suyu çekiyor. (Bunlardan elli tane alıp vücudumun belirli yerlerine uygulayabilirim. :))
5) ÇİĞ PATATES DİLİMLERİ
Evet, ağladınız ve gözleriniz şişti. Peki ya bir de bütün gece ağladıysanız ve hiç uyuyamadıysanız? Telaşa gerek yok. Bir patates alın, dilimleyin ve göz/gözaltı bölgesine uygulayın. Yüzünüz dilimlerdeki potasyumu emecek ve hoş olmayan morluklar azalacaktır. Rendeleyip hafifçe suyunu sıkarak da uygulayabilirsiniz.
Kilolu olduğunuzu mu düşünüyorsunuz?
Sonuçlarının kalıcı olmadığı kaç diyet programına başladığınızın sayısını sorsam hatırlar mısınız? Neden su içseniz bile yarıyor, sebebini merak ediyor musunuz?
Aslında nedenler herkese göre farklılık gösterse de içimizdeki sistemin çalışma prensibi aynıdır. Her şey, bilinçaltımıza kaydedilir ve kaydedilen bu bilgiler bizim davranışlarımızı oluşturur. Bilinçaltı tüm psikolojik sorunlarımızın kaynağıdır.
Nedenleri kişiden kişiye göre farklı olsa da içimizdeki sistemin çalışma prensibi aynıdır. Anne karnına düştüğümüz saniyeden itibaren yaşadığımız her şey, bilinçaltımıza kaydedilir ve bu kayıt deposundan çıkan bilgiler bizim davranışlarımızı oluşturur. Bilinçaltı tüm psikolojik sorunlarımızın kaynağıdır. Sadece psikolojik sorunların değil, fiziksel sağlık problemlerimizin %90’ının kökeni de buraya aittir. Alışkanlıklarımız ve içimizden gelen tüm davranışların kökeni bilinçaltıdır. Henüz bilinçaltı tam olarak açıklanamamış olsa da, bugünkü bilgiler ışığında bu konuda yapabileceğimiz birçok şey var, gücünü yapılan çalışmalarla zaten biliyoruz ve ben de sizlerle bunları paylaşmak istiyorum.
Özellikle de konumuz gereği neden kilo alıyor ve bir türlü veremiyoruz üzerinde duracağız. Bu süreç içerisinde bilinçaltımızın belki de bize yaptığı oyunları keşfedecek, onu nasıl anlayacağımızı ve yönlendirebileceğimizi öğreneceğiz. Yolculuğumuza size tanıdık geleceğini düşündüğüm bir hikâye ile başlamak istiyorum...
Özlem Hanım’ı kısaca tanıyalım...
Özlem Hanım 33 yaşında kurumsal bir şirkette yönetici olarak çalışan, evli ve 6 yaşında bir kız çocuğu olan, iş yaşamında son derece başarılı, herkesin kendisini işkolik olarak tanıdığı ve gerçekten de işine âşık bir insan. Genel olarak 8 yıllık evlilik süresince inişler çıkışlar olsa da evliliği de normal hatta birçok insana göre mutlu sayılacak bir düzeyde.
Özlem Hanım, hayatında çok fazla değişimi sevmeyen ve değer verdiği insanlara sıkı sıkıya bağlı birisidir. Öncelikle ailesi, eşi ve kızı onun hayatındaki en önemli değerlerdir. Her fırsatta onların kendisine hayat verdiklerini söyler.
Unutmadan bir de hayatında değer verdiği karşı komşuları Necla Teyzesi var. 75 yaşında ama hayat dolu bir kadın her zaman pozitif gücü ile etrafına neşe saçan son derece dinç ve bir o kadar da sosyal olan Necla Hanım’ın hayata bakış açısını şu sözleri ile anlatıyordu:
“Hayat çekilmesi gereken bir çile değil, zevk alınması gereken bir yolculuktur. Onu nasıl algıladığın da sana bağlıdır.”
Gerçekten ondan çok şey öğrenmişti Özlem Hanım ama hala istese de onun kadar pozitif olamıyordu, zaman zaman eski alışkanlıkları ağır basıyordu, sanki içinde bir şey değişmesini istemiyordu, belki korkuyordu belki de şimdiye kadar böyle gelmiş, bundan sonra ne olacak diye düşünüyordu. Bir ses vardı içinde her şeyi baştan engelleyen. Ama bu sesin kaynağını ve amacını bir türlü çözemiyordu.
“Ne kadar da kilo almışsın, Özlemcim” onu tetikleyen son cümle
Bana gelmesini sağlayan ve bardağı taşıran son damlayı ise şöyle anlatıyordu. “Sıradan sayılacak bir gün, alışverişe çıktığım bir sırada üniversite yıllarımdayken çok yakın olduğum ama uzun süredir görüşemediğim bir arkadaşım ile karşılaştım. Hatır sormalardan sonra arkadaşım bana konuşma sırasında bir ara o can alıcı cümleyi söyledi: “ne kadar da kilo almışsın, Özlemcim”.
Bozulduğumu hiç belli etmesem de dost acı söyler durumu olmuştu. Hayat işte dedim ve kendisini geçiştirdim. Aslında içimi kemiren bu duygunun farkındaydım hem de uzun zamandır. Dolabımda sakladığım eski ama en çok sevdiğim elbiseyi de bu yüzden tutuyordum, hatta geçen gün çok beğendiğim ama içine bir türlü sığmayı beceremediğim elbiseyi de aynı sebepten almıştım. Hep kendime “zayıflayınca giyerim diyordum.”
Çalışmaya başladığımızda, Özlem uzun zamandır bu duygunun içinde zayıflayacağı günü hep özlemle beklemekte ama o güne bir türlü kavuşamamanın sıkıntısı ile yavaş yavaş kendine olan güvenini de kaybetmekteydi. Neden bazıları için kilo vermek bu kadar kolayken kendisi yıllardır yapmadığı diyet, uygulamadığı saçma sapan yol kalmamışken kalıcı olarak kilo veremiyordu?
Özlem Hanım’ın psikolojisi
Ne zaman diyete başlasa içinde anlam veremediği bir huzursuzluk beliriyordu. İradesi ile o olumsuz duyguya birkaç gün dayanabiliyor ve yine kendini kalorili yemekleri ve abur cuburları yerken buluyordu. Sonra tanıdık pişmanlık ve kendine kızgınlık duyguları içinde kriz geçiriyordu. Zaman zaman bu olumsuz duyguları yüzünden eşi ve kızı bu olanlara bir anlam veremiyorlardı. Çünkü bazen Özlem Hanım en ufacık bir şeyde kendisinden beklenmedik bir reaksiyon gösteriyor ve bir anda parlıyordu.
Başladığı tüm diyetlerin sayılı günlerle sınırlı olduğunu artık oda adı gibi biliyordu. Yenilgiyi kabul etmese de kendini çaresiz hissediyordu. Sonuç olarak verdiği birkaç kiloyu da en kısa sürede alıyor hatta bazen diyete başladığı kilonun üstüne bile çıkıyordu. Çoğu zaman kendini bir çıkmazın içinde bulan Özlem Hanım bu sıkıntısını eşine açtığında da, eşi kafasını gazeteden kaldırmadan “gayet iyisin bence” , “bu kadar takma kafana” gibi cümlelerle olayı geçiştiriyordu, kim bilir belki eşi de sıkılmıştı, çünkü Özlem Hanımla tanıştığı günden beri zayıflama konusundaki sıkıntıları devam ediyordu.
Çıkmaya çalıştığı kısır döngüde çabalarken arkadaşlarından duydukları da bir o kadar moralini bozuyordu. Hatta geçen gün iş yerinde çok samimi olduğu bir arkadaşının söylediği sözleri aklından çıkaramıyordu, sanki bir güç ona sürekli aynı sözü tekrarlıyordu: “Artık orta yaşız bundan sonra kilo vermek bizler için çok zor, yaşlanıyoruz şekerim”.
İçinden ama ona ait olmayan bir ses sürekli bunu söylüyordu ancak o bu sözü duydukça daha da sinirleniyordu. Bunun gibi onu sinirlendiren birçok söz vardı etrafında dolaşan, aslında hepimiz aynı durumdayız, bazılarının farkındayız bazılarının ise değil…
Acaba gerçekten doğru muydu? Yaşlanıyor muydu? Yoksa bunun başka bir sebebi mi vardı? Neden istemediği bu alışkanlıklarına engel olamıyordu? Bir sürü soru ile kafası iyice karışmıştı Özlem Hanım’ın…
Bu noktada siz de lütfen kendinize şunu sorun: “Yaşamımda anlam veremediğim kurtulmak isteyip de kurtulamadığım bir alışkanlığım veya olumsuz bir duygum var mı?” Cevabınız evet ise, yazılarımı takip etmenizi öneririm…
Özlem Hanım gibi sizin de kafanızda neden bazı alışkanlıklarımızla başa çıkamadığımız sorusu geliyorsa işte bunun cevabı bilinçaltımızda gizlidir. Sizlerle de amacımız burada zihnimizin süreçlerini olabildiğince açık bir şekilde incelemek. Bu süreçleri inceledikçe içimizdeki yabancıyı daha iyi tanıyacak ve kendimizi ruhsal anlamda geliştireceğimizi düşünüyorum.
Bir sonraki yazımda Özlem Hanım ile yaptığımız çalışmada yaşadığı kilo problemlerinin altında yatan bilinçaltı nedenlerini göreceğiz.
Yolculuğumuz yeni başlıyor ve bu, hayattan keyif alabilmenin yolculuğu…
Aslında nedenler herkese göre farklılık gösterse de içimizdeki sistemin çalışma prensibi aynıdır. Her şey, bilinçaltımıza kaydedilir ve kaydedilen bu bilgiler bizim davranışlarımızı oluşturur. Bilinçaltı tüm psikolojik sorunlarımızın kaynağıdır.
Nedenleri kişiden kişiye göre farklı olsa da içimizdeki sistemin çalışma prensibi aynıdır. Anne karnına düştüğümüz saniyeden itibaren yaşadığımız her şey, bilinçaltımıza kaydedilir ve bu kayıt deposundan çıkan bilgiler bizim davranışlarımızı oluşturur. Bilinçaltı tüm psikolojik sorunlarımızın kaynağıdır. Sadece psikolojik sorunların değil, fiziksel sağlık problemlerimizin %90’ının kökeni de buraya aittir. Alışkanlıklarımız ve içimizden gelen tüm davranışların kökeni bilinçaltıdır. Henüz bilinçaltı tam olarak açıklanamamış olsa da, bugünkü bilgiler ışığında bu konuda yapabileceğimiz birçok şey var, gücünü yapılan çalışmalarla zaten biliyoruz ve ben de sizlerle bunları paylaşmak istiyorum.
Özellikle de konumuz gereği neden kilo alıyor ve bir türlü veremiyoruz üzerinde duracağız. Bu süreç içerisinde bilinçaltımızın belki de bize yaptığı oyunları keşfedecek, onu nasıl anlayacağımızı ve yönlendirebileceğimizi öğreneceğiz. Yolculuğumuza size tanıdık geleceğini düşündüğüm bir hikâye ile başlamak istiyorum...
Özlem Hanım’ı kısaca tanıyalım...
Özlem Hanım 33 yaşında kurumsal bir şirkette yönetici olarak çalışan, evli ve 6 yaşında bir kız çocuğu olan, iş yaşamında son derece başarılı, herkesin kendisini işkolik olarak tanıdığı ve gerçekten de işine âşık bir insan. Genel olarak 8 yıllık evlilik süresince inişler çıkışlar olsa da evliliği de normal hatta birçok insana göre mutlu sayılacak bir düzeyde.
Özlem Hanım, hayatında çok fazla değişimi sevmeyen ve değer verdiği insanlara sıkı sıkıya bağlı birisidir. Öncelikle ailesi, eşi ve kızı onun hayatındaki en önemli değerlerdir. Her fırsatta onların kendisine hayat verdiklerini söyler.
Unutmadan bir de hayatında değer verdiği karşı komşuları Necla Teyzesi var. 75 yaşında ama hayat dolu bir kadın her zaman pozitif gücü ile etrafına neşe saçan son derece dinç ve bir o kadar da sosyal olan Necla Hanım’ın hayata bakış açısını şu sözleri ile anlatıyordu:
“Hayat çekilmesi gereken bir çile değil, zevk alınması gereken bir yolculuktur. Onu nasıl algıladığın da sana bağlıdır.”
Gerçekten ondan çok şey öğrenmişti Özlem Hanım ama hala istese de onun kadar pozitif olamıyordu, zaman zaman eski alışkanlıkları ağır basıyordu, sanki içinde bir şey değişmesini istemiyordu, belki korkuyordu belki de şimdiye kadar böyle gelmiş, bundan sonra ne olacak diye düşünüyordu. Bir ses vardı içinde her şeyi baştan engelleyen. Ama bu sesin kaynağını ve amacını bir türlü çözemiyordu.
“Ne kadar da kilo almışsın, Özlemcim” onu tetikleyen son cümle
Bana gelmesini sağlayan ve bardağı taşıran son damlayı ise şöyle anlatıyordu. “Sıradan sayılacak bir gün, alışverişe çıktığım bir sırada üniversite yıllarımdayken çok yakın olduğum ama uzun süredir görüşemediğim bir arkadaşım ile karşılaştım. Hatır sormalardan sonra arkadaşım bana konuşma sırasında bir ara o can alıcı cümleyi söyledi: “ne kadar da kilo almışsın, Özlemcim”.
Bozulduğumu hiç belli etmesem de dost acı söyler durumu olmuştu. Hayat işte dedim ve kendisini geçiştirdim. Aslında içimi kemiren bu duygunun farkındaydım hem de uzun zamandır. Dolabımda sakladığım eski ama en çok sevdiğim elbiseyi de bu yüzden tutuyordum, hatta geçen gün çok beğendiğim ama içine bir türlü sığmayı beceremediğim elbiseyi de aynı sebepten almıştım. Hep kendime “zayıflayınca giyerim diyordum.”
Çalışmaya başladığımızda, Özlem uzun zamandır bu duygunun içinde zayıflayacağı günü hep özlemle beklemekte ama o güne bir türlü kavuşamamanın sıkıntısı ile yavaş yavaş kendine olan güvenini de kaybetmekteydi. Neden bazıları için kilo vermek bu kadar kolayken kendisi yıllardır yapmadığı diyet, uygulamadığı saçma sapan yol kalmamışken kalıcı olarak kilo veremiyordu?
Özlem Hanım’ın psikolojisi
Ne zaman diyete başlasa içinde anlam veremediği bir huzursuzluk beliriyordu. İradesi ile o olumsuz duyguya birkaç gün dayanabiliyor ve yine kendini kalorili yemekleri ve abur cuburları yerken buluyordu. Sonra tanıdık pişmanlık ve kendine kızgınlık duyguları içinde kriz geçiriyordu. Zaman zaman bu olumsuz duyguları yüzünden eşi ve kızı bu olanlara bir anlam veremiyorlardı. Çünkü bazen Özlem Hanım en ufacık bir şeyde kendisinden beklenmedik bir reaksiyon gösteriyor ve bir anda parlıyordu.
Başladığı tüm diyetlerin sayılı günlerle sınırlı olduğunu artık oda adı gibi biliyordu. Yenilgiyi kabul etmese de kendini çaresiz hissediyordu. Sonuç olarak verdiği birkaç kiloyu da en kısa sürede alıyor hatta bazen diyete başladığı kilonun üstüne bile çıkıyordu. Çoğu zaman kendini bir çıkmazın içinde bulan Özlem Hanım bu sıkıntısını eşine açtığında da, eşi kafasını gazeteden kaldırmadan “gayet iyisin bence” , “bu kadar takma kafana” gibi cümlelerle olayı geçiştiriyordu, kim bilir belki eşi de sıkılmıştı, çünkü Özlem Hanımla tanıştığı günden beri zayıflama konusundaki sıkıntıları devam ediyordu.
Çıkmaya çalıştığı kısır döngüde çabalarken arkadaşlarından duydukları da bir o kadar moralini bozuyordu. Hatta geçen gün iş yerinde çok samimi olduğu bir arkadaşının söylediği sözleri aklından çıkaramıyordu, sanki bir güç ona sürekli aynı sözü tekrarlıyordu: “Artık orta yaşız bundan sonra kilo vermek bizler için çok zor, yaşlanıyoruz şekerim”.
İçinden ama ona ait olmayan bir ses sürekli bunu söylüyordu ancak o bu sözü duydukça daha da sinirleniyordu. Bunun gibi onu sinirlendiren birçok söz vardı etrafında dolaşan, aslında hepimiz aynı durumdayız, bazılarının farkındayız bazılarının ise değil…
Acaba gerçekten doğru muydu? Yaşlanıyor muydu? Yoksa bunun başka bir sebebi mi vardı? Neden istemediği bu alışkanlıklarına engel olamıyordu? Bir sürü soru ile kafası iyice karışmıştı Özlem Hanım’ın…
Bu noktada siz de lütfen kendinize şunu sorun: “Yaşamımda anlam veremediğim kurtulmak isteyip de kurtulamadığım bir alışkanlığım veya olumsuz bir duygum var mı?” Cevabınız evet ise, yazılarımı takip etmenizi öneririm…
Özlem Hanım gibi sizin de kafanızda neden bazı alışkanlıklarımızla başa çıkamadığımız sorusu geliyorsa işte bunun cevabı bilinçaltımızda gizlidir. Sizlerle de amacımız burada zihnimizin süreçlerini olabildiğince açık bir şekilde incelemek. Bu süreçleri inceledikçe içimizdeki yabancıyı daha iyi tanıyacak ve kendimizi ruhsal anlamda geliştireceğimizi düşünüyorum.
Bir sonraki yazımda Özlem Hanım ile yaptığımız çalışmada yaşadığı kilo problemlerinin altında yatan bilinçaltı nedenlerini göreceğiz.
Yolculuğumuz yeni başlıyor ve bu, hayattan keyif alabilmenin yolculuğu…
Etiketler:
fazla kilolar,
Kolay kilo vermenin yolları
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)